Son günlerde Türkiye’nin iklim politikalarında önemli bir değişim yaşanacağına dair beklentiler artarken, İklim Kanunu Teklifi’nin ileri bir tarihe alınması, çevre dostu organizasyonlar, siyasetçiler ve toplum tarafından büyük bir endişeyle karşılandı. İklim değişikliği, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ciddi tehditler oluştururken, iklim yasalarının gecikmesi konusunda tartışmalar giderek derinleşiyor. Ülkemiz, Paris İklim Anlaşması’na taraf olmasının ardından daha sürdürülebilir bir gelecek için politikalar geliştirmekle yükümlü. Ancak, İklim Kanunu Teklifinin neden ertelendiği, bu sürecin neresinde olduğumuz ve gelecekte bizi ne tür zorlukların beklediği merak ediliyor.
İklim Kanunu, iklim değişikliği ile mücadele amacı güden kapsamlı bir yasa önerisini ifade eder. Bu tür yasalar, karbon salınımını azaltmak, yenilenebilir enerji yatırımlarını teşvik etmek ve çevresel sürdürülebilirliği sağlamak gibi hedefleri içerir. Çevre bilimcileri ve uzmanlar, bu tür yasaların iklim krizinin etkilerini hafifletmek için kritik öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır. İklim Kanunu, özellikle sanayi, ulaştırma, tarım ve enerji sektörlerinde köklü değişiklikler yaparak süratle yaşanan doğal değişimlere yanıt vermeyi amaçlar. Erken alınan önlemler, hem ekonomik hem de çevresel açıdan fayda sağlayacak, toplumu da kapsamlı bir şekilde etkileyecektir.
İklim Kanunu Teklifi’nin ertelenmesinin birçok nedeni bulunuyor. Öncelikle, mevcut hükümetin ekonomik nedenler, işsizlik ve sanayi çıkmazları gibi meselelerle baş etme konusundaki önceliklerinin, iklim politikalarını ikinci plana atmasına neden olduğunu söylemek mümkündür. İktidarın, sanayicilerle olan ilişkilerini koruma ihtiyacı, sürdürülebilirlik önerileri ile çelişmektedir. Ayrıca, değinilmesi gereken bir diğer nokta da, iklim değişikliği ile ilgili kamuoyunun bilinç seviyesinin artırılmamış olmasıdır. Neo-liberal ekonominin baskıları altında, çevresel yasaların geliştirilmesi zorlaşmakta; bu durum, toplumun iklim değişikliği ile ilgili yasalar üzerindeki görüşünü şekillendirmekte büyük rol oynamaktadır.
Ertelemenin diğer bir sebebi ise uluslararası alanda yaşanan belirsizliklerdir. İklim değişikliği, yalnızca ulusal düzeyde değil, küresel ölçekten bir sorun olduğu için, ülkelerin birbirleriyle gerçekleştireceği işbirlikleri de hayati önem taşımaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’nin iklim politikalarına dair istikrarlı ve kararlı adımlar atma konusunda uluslararası destek ve baskılarla yüzleşmesi kaçınılmazdir. İklim değişikliğiyle mücadelede ortak hareket etmek, yalnızca bir ülkenin sorunu çözmesiyle mümkün olmayacağından, Türkiye’nin de diğer dünya devletleriyle eşgüdüm sağlaması büyük önem taşımaktadır.
Bütün bu nedenler bir araya geldiğinde, İklim Kanunu Teklifi’nin ertelenmesi, aslında Türkiye’nin iklim politikasındaki belirsizliğin ve kararsızlığın bir yansıması olarak öne çıkıyor. Ancak, bu durum toplumda büyük bir hayal kırıklığına yol açtı ve çevre aktivistlerinin yanı sıra pek çok birey ve kurum, acilen harekete geçilmesi gerektiğini savunuyor.
Sonuç olarak, iklim değişikliğiyle mücadele bir zaruret olarak karşımıza çıkmakta. Tüm bu faktörlerin ışığında, toplumun ve hükümetin, iklim değişikliği konusunda daha aktif bir rol üstlenmesi ve yasaların hızla hayata geçirilmesi gerekmekte. Aksi taktirde, iklim krizinin etkileri sadece çevresel değil; ekonomik, sosyal ve politik düzeyde de derin etkiler yaratabilir. Türkiye’nin iklim politikasında yeni bir dönemin başlatılabilmesi için, İklim Kanunu Teklifi’nin bir an önce hayata geçmesi ve sürdürülebilir bir gelecek için gerekli adımların atılması kritik önem taşımaktadır.