Zeynep'in hikayesi, Türkiye’de artan kadına yönelik şiddetin korkutucu bir yansıması. Hayatının baharında sadece bir kadının değil, aynı zamanda toplumun çoğu kesiminin maruz kaldığı şiddetin karanlık yüzünü gün yüzüne çıkarıyor. Zeynep, belki de onun yaşadıklarından sonra bazı şeylerin değişmesini umarak, adını tarihe bir hatıra olarak bırakmayı istedi. Ancak unutulmamak ve sesinin duyulmasını sağlamak adına katlandığı çileler, onu yalnızca bir istatistik olmaktan çıkarmıştı. Zeynep’in isyanı, "Öldürüldükten sonra adım duyulsa ne olur?" sorusunu acı bir şekilde haykırıyor.
Türkiye’de kadına yönelik şiddet, her yıl daha da artan bir sorun haline geliyor. Zeynep'in hikayesi, bu acı gerçeği gözler önüne seriyor. Onun gibi birçok kadın, ilişki içerisinde geçen günlerde fiziksel, duygusal ve ekonomik şiddetle karşı karşıya kalıyor. Şiddetin ilk belirtisi olan tehditler, zamanla fiziksel saldırılara dönüşebiliyor. Zeynep de maalesef bu döngünün bir parçasıydı. Önce tehdit, ardından dayanılmaz bir şiddet ve nihayetinde bıçaklı bir saldırı... Zeynep'in yaşadığı bu mücadele, onun sesini çıkarmasını sağladı. Ancak, bizlere düşen tek görev, onun hikayesini anlatmak ve sesini duyurmak.
Birçok kadın, Zeynep gibi şiddetin pençesinde kıvranırken, toplumda hala bu duruma yönelik ciddi bir farkındalık eksikliği var. Kadınlar artık, kendilerine yapılacak bu tür saldırıların normalleştiğini düşünmemeli; zira her bir kaydedilen olay, sadece bir vakadan ibaret değil, aynı zamanda toplumun vicdanını da sorgulatıyor. Zeynep'in isyanı, birçok ailede şiddeti ve kaybı derinlemesine hissettiriyor, sorular ve yanıtlar bırakıyor. "Görmezden gelmek ne kadar kalabalık bir kalabalık olarak ya da birey olarak kaybedeceğiz?" diye sorgulamak zorundayız.
Zeynep’in öldürülmesi, sadece kendi hikayesi değil, aynı zamanda birçok kadının yaşadığı gerçeklerin simgesi haline geldi. Onun öldürülmesinden sonra, sayılarını artıran ‘kadına yönelik şiddet’ haberleri, gün geçtikçe toplumda sessiz sedasız yankılanmaya devam ediyor. Ancak Zeynep'in bıraktığı bu miras, şiddetin karşısında durmak için verilen bir mücadele haline dönüşmüştür. Bu durum, yalnızca Zeynep’in hikayesi ile sınırlı kalmamalıdır. Her bir kadının sesi, şiddete karşı bir inşa olmalı, engellenmiş hayaller ve hedefler ararız.
Birçok kişi, Zeynep'in hikayesinin son bulmasını istemiyor. Hayatı boyunca maruz kaldığı şiddette, Zeynep artık bir istatistik değil, her kadının sesi haline geldi. Bu nedenle, toplumda tüm bireylerin sorumluluğu büyüktür. Şiddet karşısında durmak ve bunun son bulmasını sağlamak adına herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Birlikte hareket etmek, Zeynep'in anısını yaşatmanın en doğru yolu. "Öldürüldükten sonra adım duyulsa ne olur?" sorusu, Zeynep’in hayatı ile birlikte, her bir kadının mücadelesini de gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, Zeynep’in hikayesi, içten gelen bir isyanın ve şiddeti sona erdirme çabasının sembolü olmalı. Kadına yönelik şiddete karşı sesini yükselten her kadın, aslında Zeynep’in sesidir. Toplum olarak bir araya geldiğimizde, Zeynep’in yaşadığı travmaların sona ermesini sağlayabiliriz. Zeynep, asla unutulmayacak bir isim, ancak onun hikayesinden ders çıkararak, şiddetin sona erdirilmesi için hep birlikte mücadele edelim. Her kadın, her insan, Zeynep’in sesi olmaya borçludur.